Bir bebeğin günlüğü...

Süregelen bu hikaye ilk olarak dünyaya merhaba demekle başlayan, yani doğumla birlikte gelen bir maceradır. Doğarsın, ilk anne kokusunu içine çekersin, ve gözlerini daha o sıralar açamazsın. Gün ışığının şiddetli rengi gözüne geldiğinde gözlerin kamaşır bakamazsın. Ellerine minik minik eldivenler takılır, tatlı yüzünü tırnaklarınla bilmeden de olsa çizmeyesin diye. Sonra midendeki minik canavar haykırarak, "Ben acıktımm.. Ingaa, ıngaa.." diyerek feryat figan ağlar. Eee haliyle, bir bebek olarak sende başlarsın ağlamaya. Anne sütünü tadarsın yeni doğumunla birlikte ve anne kokusunu içine, taa derinlere, ciğerlerine kadar çekersin o kokuya doyarcasına. İşte o zaman Annen kelimesinin ne demek olduğunu anlarsın ve içinde hissedersin. Etrafında türlü türlü insanlara merhaba dercesine gülümseyerek onları tek tek inceden inceye süzersin. Ve sana hayranlıkla bakışlarını gizleyemeyen tüm insanları çözmeye çalışırsın. "Acaba kim bu?" "Neden bana bakıp duruyor?" "Niye böyle hareketler yapıyor?"... gibi bir çok soru dolaşır kafanın içinde. Daha sonra öpmeler mi dersin, sarılamlar mı dersin, "Amanda aman güzel bebek.." diye hitap etmeler mi dersin. Bu kelimelerin havada uçuştuğu bir odada kalırsın başbaşa. Anne, baba ve seni seven diğer insanlar. Her biride senin için gelmiştir. Yeni doğumun sonunda nasıl bir bebeğin dünyaya geldiğine şahit olabilmek için. Gülümseyişini, bakışını ve dünyaya tanımaya dair attığın ilk adımları görmeyi çok isteyen bir ailen vardır yanında. Zaman artık bardaktan boşanırcasına akmaya vede bir çırpıda geçmeye başlar. Artık yavaş yavaş büyümeye başlarsın. Daha minik bir bebeksin, yürümeyi, konuşmayı, koşmayı, atlayıp zıplamayı dahi bilemezsin. Dizlerinin vede ellerinin üstünde yavaş yavaş emeklemeye çalışırsın. Seni gören annen ve babansa "Afferin benim yavruma.." "Aferin bebeğime.." gibi sözlerle senin bu başarının her adımını takdir vede övgüyle tebrik ederler. Sonra ayakta durmayı öğrenirsin. Düşmemek adına her yolu denemeye çalışırsın. Oturulan koltukların kenarlarını tutarak yavaş yavaş sağa sola yürümeye çalışırsın, birde bakmışsın artık yürüyorsun. Zaman öyle çabuk vede hızlı geçmekte ki, daha dün emeklerken bu gün yürümenin ilk adımını atarak mutluluğunu bir tebessümle birlikte ailenle paylaşıyosun. İlk cümleni söylemeye çalışıyorsun. O sihirli kelimeyi "Anne" kelimesini dudaklarının arasından rahatlıkla çıkartmayı başarıyorsun. Annense seni kucaklayıp bağrına basıyor. "Yavrum.." "Bebeğim.." diyerek senin bu ilk sözünü duyduğu için dünyalar onun oluyor. Nedense ilk olarak bebekler çoğunlukta "Anne" kelimesini telaffuz ederek söyleyebiliyorlar. Eee nede olsa kendisini 9 ay karnında taşıyarak doğumundan şuanki yaşantısına kadar beslemnesinden yıkanmasına kadar her zaman vede hep yanında olan o muhterem insan, eli ayağı öpülesi kadındır Anne... Ondan olsa gerek bebekler çoğunlukta ilk telaffuz edebildiği kelimedir Anne..


Artık anaokuluna gitme vakti gelmiştir. Ama nedendir bilinmez hiç annesinden ayrılası gelmez insanın. Her ne kadar anaokulu hiçte kötü bir yer olmasada, eğitici vede öğretici yanları olsada miniklerin korkulu rüyası haline gelebilmekte. Ben 2 defa anaokuluna gittim:) Nedeni; doğduğum ilçeden başka bir ilçeye taşınmamız gerektiğinden dolayı yarım sezon doğduğum yerde, diğer yarım sezonsa yeni gittiğimiz ve babamın iş bulduğu diğer ilçede devam ettim. Anaokulunda ağlayan mı dersin gözyaşları ve burunları sel olup akanlar mı dersin.. Türlü türlü çocuklar bir araya gelerek çeşitli oyunlar oynar, sütlerini içerler, uyurlar uyanırlar oyuncaklarla oyun oynamaya çalışılar...


Yıllar böyle akmaya devam eder, artık okul vakti gelmiştir. Eğitime, öğretime sıra gelmiştir. İlk okullu olursun ve yine ağlamaklı bakışlar bekler seni okula başladığın ilk gün. Annemden ayrılamamıştım ben ilk gün ve çok zor olmuştu bu benim için. Tanımadığın çocuklar tanımadığın insanlar gelerek bir arada okulda aynı ortamda aynı havayı solumak bana oldukça zor gelmişti. Nihayetinde okula alışırsın çocuklara vede öğretmenlere. İlk olarak kalemle defter karalamaya çalışırsın bir şeyler yapabilme çabası içerisinde kendince vede hayal gücünce birşeyler karalarsın vede bunu büyük bir cesaretle öğretmenine gösterirsin :) O da sana "Aferin yavrum.." der. Oturursun yerine. Bu 2 kelimeyi duyduğunda keyiften dört köşe olursun. Ve sonra tahtaya şu cümleler yazılır; "Ali ata bak.", "Ali topu tut.", "Emel eve gel.", "Işık ılık süt iç". İlk bu kelimeleri görür ne anlam ifade ettiğini çözmeye çalışırız. Ali'nin ata bakmasını, topu tutmasını, Emel'in eve gelmesini, Işığın ılık bir süt içmesini her ne kadar önemsemesekte ilk bu cümlelerle okumaya adım atmışızdır. Sonra fasulyelerle sayılar saymaya çalışmak, Her bir harfi tek tek deftere yazmalar... İlkokul çağın böyle süre gelir gider.


Liseye gelirsin ve artık bir delikanlı/genç kız olmuşsundur. Saçlarını tararsın, jöleler sürersin ve yakışıklı olmaya uğraşırsın. Tokalar takarsın, saçlarını tararsın üzerine çeki düzen verirsin, çok tatlı ve şirin bir kız olmaya çalışırsın. Bir erkek/kız arkadaşın olur. Beraberce dolaşırsınız okulda yada okul çıkışında. Bir yerlerde oturursunuz karşılıklı birşeyler içersiniz. Gençlik döneminizi doyasıya yaşarsınız. Sınavlara birlikte hazırlanır, derslere birlikte çalışırsınız. Artık yavaş yavaş yetişkinliğe doğru adım atarak büyümeye ve daha da büyümeye devam edersiniz. Okulun bando takımına girersin kız/erkek arkadaşın seni o anda bile yalnız bırakmaz ve hep seni izler. Yaptığınla gurur duyar cesaretinden vede yeteneğinden ötürü seni uzaktanda olsa tebrik edercesine sana gülümser. İçin içine sığmaz onu gördükçe mutluluktan havalara uçarsın. Varsa yoksa onu düşünürsün ama tabi diğer yandanda derslerini düşünürsün. Bazen dersin önüne geçse dahi yinede onsuz yapamaz hale gelirsin. Üniversite dönemine artık az bir zaman kalmıştır. Bir bakmışsın deli gibi çalıştığını ve bir yerlere gelebilmek için diğer öğrencilerle yarış içerisindesin..

"Devam edecek"

Yorumlar