Dücane Cündioğlu - Orucunu Açarken Tutabilirmisin


Bir çoğumuzun tanıdığı yada en azından ismini duyduğu en sıradışı entellektüel yazar Dücane Cündioğlu'nun Oruç tutan kimsenin uy/yapma/ması gereken kuralların yer aldığı o muhteşem makalesini sizlerle paylaşıyorum. Umarım keyifle okursunuz.



Orucunu açarken tutabilir misin?

Erbabı görüyor olmalı, Ramazan günlerini 'oruc'un hakikatinden mahrum bir surette geçirmekle kalmıyor; kendimizi esrarından da uzak tutuyoruz.

İbadetlerin, hakikati dışında, bir ahkâmı (açık hükümleri, kuralları) olur, bir de esrarı (sırları, yani gizli kuralları).

Din adamlarının (ulema-yı rüsumun) bildikleri, orucun açık hükümlerinden ibarettir. Onlar ancak bildikleri hakkında konuşabilirler. Bildikleri, yani okudukları hakkında... Sadece kendilerine söyleneni söyleyebilirler: öğretileni.

Oruçluyken yapılacak ve yapılamayacak olan işleri sıralarlar ve sonra bu kurallara titizlikle uyulmasını tavsiye ederler.

Kurallara uyanların kurtulacağı, uymayanların ise helâk olacağı bildirilir.

Doğrusu da budur. Açık hükümlere uyanlar kurtulurlar; uymayanlarsa helâk olurlar.

Lâkin bir şartla. Herkes hangi seviyede helâk olabilecekse ancak o seviyede necat bulabilir. Başka bir deyişle kişinin kârı, zararı nev'indendir.

Demek ki kârın mertebeleri olduğu gibi, zararın da mertebeleri vardır ve yapıp yapmadıkları, her kulu, kendi mertebesinin kârına ve zararına ulaştırır.

Cennetin de, cehennemin de mertebeleri vardır. Herkes kendi mertebesinin cennetine ve yine kendi mertebesinin cehennemine gidecektir.

Herkes bu dünyada da, öte dünyada da istediğini alacaktır. İstediğini ve beklediğini.

***

İbadetlerin esrarı, yani gizli hükümleri, okumakla öğrenilmez. Sırlar, bilenlerin değil, görenlerin nazarına açarlar kendilerini.

Zahire değil, bâtına bakanların nazarlarına...

İbadetlerin esrarı okumakla elde edilmez bu yüzden. Yaşamak gerek. Bizzat nefsinde görmek gerek. Açlığı bütün hücrelerine kadar hissetmek gerek.

Efendimiz, "Düşünmek ibadetin yarısıdır; az yemekse ibadetin ta kendisidir" diye buyurur.

Orucun Arapçası savm ve siyam'dır ve her iki kelimenin anlamı da 'tutmak'tır. Nefsi tutmaktır, tutulması gereken ne varsa, ondan: yiyecekten, içecekten, şehvetten, öfkeden, kinden, nefretten, hasedden, sevgisizlikten, hayvanlıktan...

İştah ve şehvet... aynı kökten.

Adem ile Havva, yaşam ağacından yedikleri için cenneten kovulmuşlardı. Ne garip değil mi, iştah ile şehveti bir araya getiren bir eyleme kalkışmaktı bütün suçları. Yemek.

Türkçe'de hem isim, hem fiil: "yemek yemek".

***

Oruç, en azından iştah ve şehveti kontrol altında tutmaktır. Kuvve-i şeheviyeyi.

Ve elbette, saldırganlığın her türlüsünden uzak durmaktır. Yani kuvve-i gazabiyenin dizginlerini ele geçirmektir.

Niçin?

Kalbin kapılarını açabilmek için...

Zihnî melekeleri daha kuvvetlendirebilmek için..

Nefsin mâlâyâni işlerinden kurtulup ruhun derinliklerine dalmak için...

Bir süreliğine de olsa hayvanlığı bırakıp insan olduğumuzu hatırlamak için...

***


Aç olmakla değil ama, bile isteye aç kalmakla varoluş arasındaki güçlü bağlantı, çağdaşlarımız tarafından görülemiyor ne yazık ki.

Dindarlar belirli saatlerde aç kalmayı marifet biliyorlar ve vazifelerini yaptıklarını düşünüyorlar.

Pekâlâ, zahiren makbul olsun oruçları.

Lâkin bir sürü para harcayıp pahalı restaurant'larda açık büfe iftar yapanların orucu ne derece makbuldür, biraz olsun düşünmeli değil mi?

İftar değil ki bunun adı, bilâkis tıkınmak, hatta yemeğe saldırmak. Hiçbir ayda olmadığı şekliyle hem de.

Şatafatlı sofralarda debedebe içinde iftar yapmak görgüsüzlüktür. Ramazanın ruhaniyetine tecavüzdür. Orucun maneviyatını ihlâldir.

***
Bu dindarca şatafat ve debdebenin sebebi ne?

Güya İslâm'ı, İslâmî ritüelleri kamusal alanda görünür kılmak!

Bunca tantana, sırf görünür olmak pahasına. Yılbaşının gürültüsüyle yarışırcasına.

Zarf bütün cesametiyle ortada. Peki ya mazruf?

İbadetten beklenen o sükun ve nezaket, o maneviyat ve ruhaniyet, acaba açık büfe iftarlarda mı?

Tüketim toplumunda açlığın faziletlerinden konuşulabilir mi? Konuşulamaz.

İktidar ve hâkimiyetin olduğu yerde ihlâsa ihtiyaç duyulur mu? Duyulmaz.

***

Ahmed Avni Konuk, Şerh-i Mesnevî'de, "Aşk öyle bir şeydir ki onunla Hakk'ın sırlarının kokusu duyulur" der. Mütevazi bir iftarla açılacak oruç da böyledir.

Ey talib, sorduğun için söylüyorum: Orucu ne kadar ve nasıl tuttuğun çok önemli değil, asıl önemli olan, orucu nasıl açtığın.

Sen, Muhammed'in yetimlerinden ol, orucunu, asıl açarken tut!

Ve zenginlerin parayı nasıl kazandıklarını boşver, sen o parayı nasıl harcadıklarına bak!

Eğer tutmayı ve bakmayı bilirsen.

Kauynak: Yeni Şafak Gazetesi

Yorumlar